Ole'nin suçu neydi?

Zaten bu Tammy Abraham denilen çocukla 10 kişi oynadığını bile bile onu yine ileride tek oynatıyorsun. İstemiyor çocuk... Gazeteci Zafer Arapkirli'nin Birgün Gazetesi'ndeki köşe yazısı:

Ole’nin suçu neydi?

Ünlü bir Beşiktaş atasözü vardır:

“Çarşı’dan aldım 1 tane.

Eve geldim, bir de baktım 2 tane…”

Tamam. Böyle bir söz yoktur. Ben uydurdum.

Ama artık, bir Beşiktaş klasiği olan maç öyküsü, bugün kim bilir kaçıncı kez yaşandı İnönü’de.

Bunu hep yapıyor Beşiktaş.

Kendinden en azından “ağırlık ve konum” olarak 1- 2 sıklet daha aşağıda olan bir rakibe karşı “Peynir ekmek gibi yeneriz” havasıyla çıkıyor sahaya. O havayla adeta “1 – 0” önde başlıyor maça. Sonra yavaş yavaş, oynanan oyun yüzünden tribüne “Bugün de bir hüsran bekliyor bizi galiba” duygusu yerleşmeye başlıyor.

Bu klasik senaryonun bir aşamasında 1 gol buluyor.

Tribün coşuyor. Artık “3 mü olur? 5 mi olur?” havasına giriyor.

Ardından bir şok, bir şok daha, kimi zaman bir şok daha.

Tribün bu kez başlıyor oyuncusunu yuhalamaya, ıslıklamaya.

Maçın daha 60’lı dakikalarında yanımdaki genç meslektaşım, “Abi bu maça bir şok lazım. Kim atarsa atsın bir gol lazım ki, bu Beşiktaş açılsın” dedi.

Ben de cevaben “Evet haklısın. Bir gol yerse kendine gelir belki… Ama lütfen 80’lerde gelmesin o gol” dedim.

Ne oldu sonra?

Biri 79 diğeri 81’de geldi Gençlerbirliği’nin golleri. Maçın skoru da belirlendi.

O goller, zaten berbat bir gününde olan Beşiktaş’a “uyandırıcı” değil, iyice sapıtıcı etki yaptı.

80’den sonra maç dönmez mi? Bal gibi döner.

Uzatmalarıyla birlikte daha 15 dakika var.

Ama bu Beşiktaş’la olmaz. Olmuyor işte.

Sergen Yalçın, elindeki malzeme ile bile kurulabilecek en kötü kadroyu çıkarmıştı sahaya.

Zaten bu Tammy Abraham denilen çocukla 10 kişi oynadığını bile bile onu yine ileride tek oynatıyorsun. İstemiyor çocuk. Bu büyük kulübün oyuncusu olmayı reddediyor. İnönü’de efsane olmayı reddediyor. Bunun fikrinden bile nefret ettiğini bu gece bir kez daha gösterdi tribüne.

Büyük kulüplerin bir tane büyük golcüsü olur en azından. Bu kulüp bu seyirci bu stat neler gördü. Mesela biri kenarda teknik direktör olarak oturuyor şimdi.

Svensson denen adam zaten “Kime kakalasak da, kurtulsak?” kontenjanından elde kalmış bir oyuncu.

Stoperleri bir türlü oturtamamış bir Beşiktaş, oralardan top kazanıp da ileri atabilmeyi bir türlü öğrenemedi. 2 hatta 2,5 sezondur.

İleri hızla taşınabilme potansiyeli eğilimindeki her topu, doğru dürüst baskı bile yapmayan, anında geri yaslanan Gençlerbirliği’ni zorlayacak şekilde ileri taşıyamadı takım yine.

Topu alan hemen Mert Günok’u düşünüyor.

İnönü’de böyle ürkek bir oyunu Real Madrid’e karşı bile oynamaya hakkın yok. Burası İnönü abi!

Geçen maçta (Seyrantepe’de) Sergen Yalçın “Anlamıyorum, neden ileri çıkmakta bu kadar çekingen davranıyor oyuncular?” diye konuşmuştu. E o takım Galatasaray’dı zaten. Anlaşılabilirdi. Ama bugün Gençberlirliği var yahu! Doğru dürüst 2 kez gelip 2 gol attılar zaten. Sen dua et daha fazla gelmediler.

Bu takımın birbirine güvenememek gibi bir kronik sorunu var.

Ole Gunnar Solkjaer zamanından beri var bu.

İleride Abraham’a güvenip kimse top bile atmıyor. Atsam ne olacak abi diyor herkes.

Girmiyor toplara zaten. Yok adam.

Rafa’nın anlık patlamaları bir kez sonuç verdi. Cengiz’e golü attırdı. Ama o kadar. Kimi zaman kendi alıp gittiği zaman kimse rahatını bozup da ona eşlik etmiyor. Zaten edemiyor. Niyetleri yok.

Rıdvan Yılmaz… Niye geri alındığını anlayabilen var mı?

Gedson’un niye satıldığını?

Orta sahada Orkun’a eşlik edebilecek birinin neden bulunmadığını?

Mustafa’nın şans verildiğinde ne zaman “Aferin be çocuk!” dedirtecek bir performansla oynayacağını?

Devrim’e neden güvenilip de, hiç olmazsa böyle bir kötü günde şans verilmediğini?

Sonuçta, yine bir tanıdık hüsran gecesi geride kaldı İnönü’de.

Mert Günok bile yuhalandı.

Rashica’yı yuhalamak için zaten oynamasını bile beklemediler. Kenarda numarası gösterildiği an yaptılar o işi.

Svensson’a daha Dolmabahçe’nin bir ucunda görüldüğü an yapıyorlar o tezahüratı ve ıslığı.

Manzara böyle iken…

Son bir soru daha sorup, bu geceyi unutalım haydi.

Ole’nin suçu neydi abi?

Bir de “joker” sorusu:

Anlı şanlı Sergen Yalçın’a, 2’nci golden sonra dönüp kulübedeki koltuğa yığılıp kalmak yakıştı mı? Kenardan, geri kalan 15 dakikada herhangi bir şekilde bir ateşleme yapmak varken?

Diyebilir ki, “N’apiim abi? Ben girip atayım golü?”

Evet… Teknik direktörler, sahaya girmeden de, kenardan gol atabilmek için vardır.

Bilirsin.

Zafer Arapkirli 

EN ÇOK İZLENEN VİDEOLAR
youtube kanalımıza abone olun





Kişisel verileriniz Şirketimiz tarafından farklı kanallar veya ilgili mevzuat kapsamında kamu veri tabanları üzerinden ve farklı hukuki sebeplere dayanarak; sunduğumuz ürün ile hizmetleri sağlamak, geliştirmek ve ticari faaliyetlerimizi yürütmek amacıyla toplanmaktadır.

KABUL EDİYORUM ÇEREZ POLİTİKASI